FATÉ ANA(1874-1960)
Faté, çevre ile ilişkilerinde hoşgörülü ve uyumlu bir ailenin çocuğuydu. Babası Kahraman beyaz tenli, uzun boylu ve yakışıklı, annesi İsme esmer, kısa boylu, üstü başı biraz dağınık, ama oldukça zeki bir kadındı. Yüz hatları ile babasına, teninin rengi ile annesine çekmiş olan Faté, kendisinden çok emin olmalı ki yetmiş yaşlarındayken bile yeri geldikçe gençliğindeki güzelliğinden bahsediyordu. Onun sadece ihtiyarlık halini bilen Cemile ve diğer torunları da çaktırmadan kıs kıs gülerler. ‘’Ané de gençken güzelmiş!’’ sözleri ile dalga geçerlerdi.
Faté Söbeçimen’in ilk bebeklerindendir. Babası Kahraman, Şemé’den gelin almış, bir gelin vermişti. Kahraman bu kez de Besé’nin küçüğü Fate’yi damadı Hasan’ın ağabeyi Seydi’ye veriyordu. Bu Seydi’nin ikinci evliliğiydi.
Faté çocuk denecek yaşat gelin olmuştu. Eşi ile arasında yaş farkı vardı. Ama iddialıydı. Ablasından daha akıllı ve alımlıydı. Güçlü bir hafızası vardı. Ancak daha evliliğinin üçüncü gününde bir komşusunun ihbarı üzerine askere alınan kocası Seydi’den kendi deyimiyle ‘’tam dört sene dört ay ‘’ ayrı kaldı.
Bu süre zarfında çetin ceviz olan Şemé’den epeyce çekti. Faté’nin adı yoktu. Kaynanasını memnun ettiği zaman “Çena Keremani” (Kahraman’ın kızı) , edemediği zaman “Çena İsmı” (İsme’nin kızı) olurdu.
Ama dayandı, zıtlaşmadan kişiliğini korumaya, kendini ezdirmemeye çalıştı. Nasıl olsa aralarında büyük yaş farkı vardı. Kendisi gelişip güçleniyor, Şeme’ giderek yaşlanıyordu. Günün birinde Şeme’ o tahttan inecek, kendisi oturacaktı. Sabretmesini becerirse, gerisini doğa ve zaman hallederdi.
Faté, önce Şeme’nin davranışlarını, artı ve eksilerini izlemeye başladı. Şeme’ sabırsızdı. Çabuk öfkeleniyor, çevresindekileri kırıyordu. Geleneksel olarak erkeklerin yaptığı işleri yapmayı seviyor, ev işlerini ve çocuklarını biraz ihmal ediyordu. Fate’, bu nedenle işe, Şemé’den daha iyi yemek yapmak, daha iyi dikiş dikmekle başladı. Yerleşim biçimini değiştirdiğin evine yepyeni bir görünüm verdi. Şeme’ ve çevresindeki etkili kişilerle iyi diyalog kurdu. Kıa sürede ablası Besé’den çok daha yetenekli olduğunu kanıtlayarak Şemé’nin yanında birinci sıraya oturdu. Şeme’, Fate2nin iyi yürüttüğü işleri birer birer kendisine devrediyor, çok sevdiği dış işlere zaman ayırabildiği içinde durumdan memnun ve mutlu görünüyordu.
Faté ayrıca gelecekte iyi bir anne olduğunu kanıtlayacak. Oğulları Aziz, Mehmet Ali, Davut Ali ve İbrahim’i çevreye örnek teşkil edecek biçimde oya gibi işleyip yetiştirecek, birer büyük değer ve inançlı insanlar olarak topluma kazandıracaktı.
Şemé’nin olumsuzluklarını teker teker saptayan ve bunlardan ders çıkarmasını bilen Faté, aslında öyle pek yumuşak da değildi. Haksız yere, kapris olsun diye kimseyi azarlamaz, kalbini kırmazdı. Ama şu veya bu biçimde densizlik yapan olursa, hiç geciktirmeden fünyeyi çeker, bombayı patlatırdı. Onun için Faté Ana ile konuşanlar, sarraf terazisi kullanır, sözlerini dirhem dirhem tartıp söylerlerdi. Yaklaşık yirmi sene izlediğim babaanneme, biz torunları dahil, sesini yükselterek cevap verene rastlamadım.
Faté’ iyi bir eşti. Aile geleneğine uyarak “Apo” dediği Seydi’nin her zaman en yakın destekçisi oldu. Evin işlerini, işçi, çoban ve komşularla ilişkileri bizzat yürüttü. Seydi’nin ticari ve dini işlere daha fazla vakit ayırmasını sağladı.
O katıksız bir Söbeçimen çocuğuydu. Her gün kimin evinde ne pişirilir, ne yenilir, ne içilir; kim aç kim tok bilirdi. Köyün fakirlerine yardımcı olmayı ibadet sayan bir inanca sahipti. Çok seneler sonra 1943 yılında baş gösteren kıtlık sırasında, ileri yaşına ve artık dünyevi işlerden elini eteğini çekmiş olmasına rağmen, köyde açlık çekenlerin son çare olarak yine ona başvurduklarını ve hiç eli boş dönmediklerini biz torunları çok iyi biliriz.
Şemé, Faté’nin işleri aksatmadan yürüttüğünü gördükçe kalanlarını devretmiş, 1910’larda tüm dünyevi işlerden arınarak odasına çekilmişti. Artık her sabah Faté Ana tarafından özenle pişirilen köpüklü kahvesini yudumlayacak, torunları ile ilgilenecek, ziyaretine gelen dostlarıyla geçmiş den bahsedip tatlı tatlı vakit geçirecekti. Faté , “Dayé” dediği yaşlı Şemé’nin hizmetlerini hizmetçilere bırakmayacak, ölümüne kadar bizzat kendisi yürütecekti.
Söbeçimen’de yaşayan herkesin üzüntü ve sevincini paylaşmayı bir yaşam biçimine dönüştüren Faté, tartışmasız köyün Anési (annesi) konumundaydı. Her aile kendisince önemli gördüğü kız isteme, söz kesme, nişan ve düğün gibi işlerde Faté Ana’ya başvurur, yardımını isterdi. Faté Ana da konuyla yakından ilgilenir, ancak zoraki evliliklere karşı olduğunu gelin adayına gerçekten bu evliliğe razı olup olmadığını araştırırdı. Olumsuz bir sonuca ulaştığı taktir de, o işten vazgeçilmesi telkininde bulunurdu, maddi ve manevi desteğini kimseye sezdirmeden sessizce çekerdi.
Aynı çatı altında bir arada yaşamakta olan Davut Ali ile küçük kardeşi İbrahim, eşlerinin geçimsizlikleri yüzünden 1944 yılında ayrılmak zorunda kaldılar. Faté Ana, büyük oğlu Davut Ali’nin yanında kalmayı tercih etti. Tercih nedenlerinin en önemlisi şüphesiz Davut Ali’nin ilk eşi Zeynep’ten öksüz kalan dört çocuğuna bizzat bakıp büyütme arzusuydu.
Hayatını yardıma muhtaç insanlara adayan gönül kadını Faté’den zaten başka bir davranış beklenemezdi. O belki bu vesile ile kendisine on dört yıl kusursuz hizmet eden Zeyneb’e gönül borcunu ödemiş olacaktı.
Faté Ana, birey sayısı bir hayli fazla, kalabalık bir aile oluşturmuştu. Zaman zaman çocuklarının ticaret, torunlarının okul, askerlik ve benzeri nedenlerle ayrılmaları üzerine, “ her parçam bir yerde, Bunları şimdi nasıl toplayacağım.” Diye acı acı yakınırdı.
Babaannem bu büyük ailesini 1960 Mart’ında sessiz sedasız geride bırakarak üç oğlunun sevgi ve saygı yüklü kolları arasında Hakk’a yürüdü.
Şimdi Kütüklü’de sadece oğlu Aziz ile yan yana yatmaktadır. Sanıyorum konuşacakları daha çok şeyleri vardır. Nur içinde yatsın.
Seydi Özcan, Şeman – Söbeçimen ve Aziz Baba Aleviliği