AP İBRAHİM (1909 -1979)
1929 yılında Gülistan ile evlenen, cesaretiyle Şemé’ye, güzel konuşmasıyla babasına, fiziği ile dayısı Ali Kahya’ya benzeyen, alçak gönüllü, sıcak ve sevecen İbrahim de mükemmel bir uyumla evin çiftçilikle ilgili işlerini yürütecek, Aziz ile birlikte üç kardeş çevre köylerin takdir ettikleri örnek aile dayanışması sergileyeceklerdi.
İbrahim, kardeşlerin yaşça en küçüğü, boyca en ufağıydı. Kıvrak zekâsı, akıcı dili ve alçak gönüllülüğü ile herkesin beğenisini kazanan zarif ve kibar bir insandı. Annesi Fate’ ‘’Domane’ mı peroki zof bakıle’ ama irbame’ mı sırf frenko: çocuklarımın tümü çok akıllı lakin İbrahim’im bir başka o bir frenk (batılı)dir.’’ Kolay kolay öfkelenmez, sinirlendiği zaman da yüzü bembeyaz kesilir, hiçbir biçimde zapt edilemezdi. 1930’larda komşular arası bir kavgada tabancayla karşı gruba dalmış, babası Apseyd’in uyarısına rağmen geri çekilmeyince, Apseyd’in demir kaplı bastonunu başında yemiş, üç gün komada kalmış, iki ay yatakta hasta yatmıştı. Biz oğulları ve yeğenleri Aziz Baba ile Davut Ali’ye daha mesafeliydik. İbrahim hem amcamız ve babamız, hem de dert ortağımızdı. Kendisiyle rahatça konuşur, tartışır, hatta belirli ölçüler içinde şakalaşırdık. Kendisini genç denebilecek yaşta kaybettik. Hastalığı sırasında tahammül sınırlarını zorlayan büyük acılarına rağmen, inlediğini duyan olmamıştı.
Seydi Özcan, Şeman – Söbeçimen ve Aziz Baba Aleviliği
Seydi oğlu İbrahim Özcan’ın hicri 1327 de, miladi 1909 yılında doğduğu söyleniyordu. Dört erkek kardeşin en küçüğü idi. Seydi dedem erken öldüğü için Aziz Amcama ağabey gibi değil baba gibi saygı gösterirlerdi. Hatta ona Ap Eziz diye hitap ederlerdi.
Babam Aziziye (Pınarbaşı’nda) Rüştiye o zamanın ortaokulunda okumuş. Zeki ve çalışkan olduğunu, sınıfta en güzel yazıyı babamın yazdığını Davut Ali amcamdan duymuştum.
Babaannem Faté benim bütün çocuklarım akıllı ama İbrahim’im daha Frenk (siyasi-sosyal)dermiş.
Söbeçimen de babam ve Davut Ali amcam ortak iş yaparlardı. Aynı evde otururduk. Ev hayvanlarına, çiftlik işlerine babam, yoz tabir edilen erkek koyun alıp satma işine Davut Ali amcam bakardı. Her şeyimiz ortaktı. Kütüklüye geldikten sonra ayrı evlerde oturmaya başladık.
Şemé’nin torunları birbirine bağlı idi. Babam çocuklarına çok düşkündü. Mehmet Ali abimi Kayseri’ye okula gönderip eve döndüğünde anneme Gülistan zaten ufak tefekti ama kamyona bindiğinde o kadar küçüldü ki onu diğer insanlar arasında kaybettim demişti. Ağlamıştı.
Yine bir kış İslahiye’ye koyun kışlatmaya gitmişti. O zaman ben Kayseri de lise öğrencisiydim. Mektupla haberleşiyorduk. Ben grip olduğumu ve birkaç gün okula gidemediğimi yazmıştım. Mektup on beş gün sonra eline geçmiş. Yine de aynı gün trene binip Kayseri’ye beni görmeye gelmişti.
Evde çalışanlara ve çobanlara çok iyi davranırdı. Asla ağalık taslamaz onlarla aynı sofraya otururdu. Keza çevresine de çok mülayimdi. Büyüklerle büyük küçüklerle küçüktü.
Bizi okutmak için bütün imkânlarını kullanacağını, gerekirse ceketini bile satacağını söylerdi.
Yaşıtlarına göre daha fazla yıpranmıştı. Daha sonra bir kan hastalığı çıktı. Bir, bir buçuk ayda bir taze kan veriliyordu. O zaman Türkiye de tam tanı konamadı. Kardeşim Zeynep onu Berlin’e götürdü. Orada bir buçuk ay hastanede yattı. Verilen ilaçlar ile hayatını idame ettiriyordu. Ancak 1979 başlarında bir bağırsak düğümlenmesi nedeni ile Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi hastanesine yattı. Orada ameliyat oldu.
Ben ziyaretine gittiğimde kendisine uzakta olduğum için yeterince ilgilenemediğimi bu nedenle beni af etmesini istedim. Bana hiç üzülme sen devamlı benim yanımdaydın. Ameliyatımı profesör, pansumanlarımı doçent yapıyorsa, bu senin sayende, Çünkü Dr. Şükrü Özcan’ın babası diyorlar. Gerçekten ameliyatını benim hocam yapmıştı. Pansumanlarını da sınıf arkadaşım Doçent Ali Osmanoğlu yapıyordu.
Ameliyattan sonra epeyce düzeldi. Ağızdan beslenmeye başladı. Bir hafta sonra beyine pıhtı attı ve Hakka yürüdü 14.01.1979 Kalbimizde yaşıyor. Mezarı İzmir Balçova’dadır.
Dr. Şükrü Özcan, 10.02.2021